ADALET VE KİN
Yukarıda birbirine zıt iki başlık gördünüz. Adalet, kelime anlamı olarak hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk. Kin; birine karşı duyulan ve öç almak ereğini güden gizli düşmanlık. Ne kadar da farklı tanımlar değil mi? Bunları uzun uzun düşünebilirsiniz. Anlamdan ziyade manasını öğrenmek gerek. Anlamı herkes bilebilir. Ama manayı herkes kalbine ve aklına yerleştiremez.
Adalet, bir devletin, bir milletin en önemli yapı taşlarından bir tanesidir. Nasıl ki bir binayı ayakta tutan kirişler var ise, devleti ve toplumu ayakta tutan kirişlerden bir tanesi de adalettir. Çünkü adaletin olmadığı yerde, zülüm vardır. Zülüm ise kinin yansımasıdır. Nasıl ki güneşin yokluğunda her yeri saran karanlık varsa, adaletin yokluğunda da her insanı saran bir zulüm vardır. Kimimiz bunun farkına varır, gecenin o sert karanlığında eline aldığı bir ışık ile yoluna devam eder, kimi de karanlığın farkına varmadan, etrafına vura çarpa yol alır. Kimisi zulmü adalet sanır, kimi adaletin zulme uğradığını düşünür. Zulmü adalet sanan insanların en büyük özelliği, kendini her daim haklı bulmasıdır. Aynayı kendine tutmadan yorum yapar. Zulme uğrayanın kendisi olduğunu hayal dahi olsa düşünmeden zulme razı olup, bunun adalet olduğunu düşünür. Oysa kalbine bakıp, içinde onu bir ateş gibi yakan kinini görse bunun adalet olmadığını anlayacaktır.
Dört büyük halifenin tanındıkları özellikleri şunlardır; Hz. Ebu Bekir, doğruluğuyla dürüstlüğüyle, Hz. Ali ilmiyle, Hz. Osman Edebi, ahlakıyla, Hz. Ömer ise adaleti ile. Yani bize dört büyük halifenin verdiği dört büyük derstir bu. Bir Müslüman’ın olmazsa olmazlarından dört özellik bunlardır. Demek ki Müslüman’ın en önemli özelliklerinden biri adaletmiş. Peki, kine bakalım şimdi. Kin şeytandan gelir. Ve kalbimizde önce bizi sarar sonra etrafımıza dökülmeye başlar. Uykuların bölünür, bir iş yapamaz hale gelirsin. Ne zaman bir tartışma geçse öfke kusarsın ağzından. Peki, bunun İslam’da ki yeri nedir?
Abdullah bin Amr “radıyallâhu anhüma”‘nın naklettiği bir rivâyete göre Resülullah”sallallâhu aleyhi ve sellem”‘e:
” İnsanların en üstünü kimdir? diye soruldu.
Efendimiz,
Kalbi mahmûm, doğru sözlü olan herkes” diye mukabelede bulundu.
Ashab ise:
Doğru sözlülüğün ne anlama geldiğini biliyoruz ama “mahmûmü’l”kalb” ne demektir? diye sordu.
Efendimiz “sallallalahu aleyhi ve sellem” de şöyle buyurdular:
Bu Allah’tan korkan tertemiz kalptir, içinde hiç bir günah, zulüm, kin ve haset yoktur.” (İbn”i Mâce, Zühd, 24)
İşte bu hadisten de anlaşılacağı gibi, üstün olmak için kin gütmemek lazım. İslamiyet ile kin asla bağdaşmaz. Bu sadece İslamiyet için değil, her insanın, evrensel nitelikte, kin tutmaması gerekir. Eğer biz kinimize yenilirsek, bu dünya şu an ki gibi zulmün bataklığından bir adım dışarı atamaz.
Maalesef şunu belirtmeliyim ki, gerek İslam âlemi olsun gerek bütün insanlık, apaçık bir kin hastalığına yakalanmışız. Ve bu hastalık içte ve dışta birbirimizi yiyip bitiriyor. Ne zaman ki adaletin tartısı doğruya gelir, o zaman içimizdeki kinin de bizi yakıp kavuran ateşin de üzerine bir su serperiz.
Emre ÖZCAN