Ben Sağcıyım, Sen Kürt’sün, O Alevi


Aylar geçti, yıllar geçti, her şey değişti de şu memleketimin üzerinde ki oyun değişmedi.
Size bir süre veremem “şu kadar yıl, bu kadar saat” diyerek. Ama görünen o ki bu oyun dedelerimizin dedesinin zamanından gelip, belki torunlarımızın torunlarına gidecek kadar geniş bir oyun. Çanakkale’den, Polatlı’dan öteye geçemeyenler gördüler ki bu ülke dışarıdan yıkılamıyor. Yedi milleti önümüze dizenler, anladılar ki cephemiz silahla aşılamıyor. Peki neydi bizi düşmanın tuzağına adım adım yaklaştıran? Neydi bizi bizim kanımızda boğduran? Millet olarak ne yazık ki geçmişimizi çok çabuk unutuyoruz. Tarihe sadece yüz yıl ötesine bakarak övünüp, yakın tarihten bir ders çıkaramıyoruz. Oysa çok değil, kırk yıl öncesine bir baksa, Maraş’ı canlandırsa gözünde… Hani Alevilerinin evlerine işaret konulmuştu, sinemanın önünde bomba patlamıştı, insanlar bir birini vurmuştu… “Neden, niye, niçin” diyor insan. Bir sebep mi vardı ki birbirimizi vuracak, bir sebep mi vardı ki evlerimizden çıkarılacak, bir sebep mi vardı ki komşu komşudan saklanacak?
Biraz daha yaklaş, sağ-sol kavgalarını getir gözünün önüne. Sokaklar, caddeler, mahalleler bölünmüş, birer siyasi kale gibi zırhlara bürünmüştü de, insanlar bir alt sokakta ki bakkala gidemez olmuştu. Bir gece yarısı, çocuklar duvara yazı yazarken tutulmuştu. Hani biri vardı, bir genç, daha yirmisinde bir sabah okulda ölü bulunmuştu. Neydi bizi böyle ayıran, neydi o tetiğe bastığımızda namlunun ucundan çıkan?
Neydi gencecik insanları, darağacında sallandıran?
Biraz daha yaklaş. Türk- Kürt diye yapılan ayrımı getir aklına. Birileri (kendini bilmez bir kaç kanı bozuk) Kürt halkının hakkı diye dağlara çıktı. Neydi hakkı haksızmış gibi gösteren onlara? Birileri okulları, yurtları, iş makinelerini yakarak, yetişecek gencecik fidanları, Türkiye’nin geleceğinden koparacak, bunu da hak için adalet için yapacak.
Neydi, Niyeydi ki bunların peşi sıra bir çok kişi dağlara çıkaracak ve bir hayvandan farksız yaşatacak?
Biraz daha yaklaş, düne bak.
Evet diyenler- Hayır diyenler…
Tamamcılar- devamcılar… İktidarcılar- muhalifçiler… Hainler- koyunlar…
Beyler, bir kendimize gelelim.
Bu vatan hepimizin. Aslında her birimiz bu bahçeye ekilmiş çiçekleriz. Kimimiz sümbül, kimimiz gül… Kimimiz papatya kimimiz lale. Biz birbirimizle güzeliz. Alevi olan Hacı Bektaşi ile güzel. Sağcı olan ahlakıyla, solcu olan samimiyetiyle güzel.
Evet diyenler bu vatanı seviyor da hayır diyenler sevmiyor mu?
Tabi ki seviyor. Yollar farklı olabilir, düşünceler farklı olabilir. Ama vatanımız bir, toprağımız, bayrağımız bir… Biz bu birlerle varız. Bir aşurenin içinde ki tahıllarız. Bizi bölmek isteyenler, içimize bu fitneleri atarak, bir köşede birini vurdurdu, bir ağaçta birini sallandırdı, bir otelde birini yaktırdı. İşte biz de tüm bunlara bir kez daha bakarak “evet bizi bölmek isteyenler, dün olduğu gibi bugünde bizi birbirimizden, eti-tırnaktan ayırmak istiyor.” diyerek, biraz daha dikkatli, biraz daha hoşgörülü olmaya yitmeli. Bizi insan kılmalı, insanlığımızdan bir şey kaybettirmemeli, bir gönülü kırdırmamalı… Bunca düşman varken, kendi kendimizle savaşamamalıyız.
Bir doğmalı, bir durmalı, bir ölmeliyiz.
Emre ÖZCAN
