GENÇ İLTER

BİR UEFA KUPASI HİKÂYESİ

12.12.2018
525
BİR UEFA KUPASI HİKÂYESİ
Reklam

“Amacımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir.”

 ALİ SAMİ YEN

“Kazanacaksınız, kazanmak için uğraşacaksınız ama netice ne olursa olsun siz benim gönlümde hep kazandınız hep şampiyonsunuz ve öyle kalacaksınız. ” , diyordu Fatih Terim soyunma odasında; Hagi henüz oyundaydı, kaptan Bülent’in omzu daha çıkmamıştı, 38.000 kişi son nefesini tutmuş, Parker direkleri penaltılar için son hazırlıklarını yapmıştı. Takvimler 17 Mayıs 2000’i gösteriyordu ve rakip İngiliz devi Arsenal’di. Hedef ise; UEFA Kupasını kazanmak ve tarih yazmaktı.

Galatasaray’ın 1999-2000 sezonu UEFA macerası, Şampiyonlar Ligi grubunda hiç şansı kalmamış gibi gözükürken elde ettiği iki efsanevi zaferle başlamıştı. Gruptaki dört maçında sadece bir puan toplayan Aslan, Berlin’de yetmiş bin Alman’ın önüne çıkarken son maçını da kendi evinde Chelsea’ye 5-0 kaybetmiş ve ağır yaralı durumdaydı. Ancak top yuvarlaktı ve Aslanlar daha son sözünü söylememişti. Maçta fırtına gibi esen Cimbom, Almanlara unutamayacakları bir hezimet yaşatmış ve 4-1 ile şansını, İstanbul’a, Ali Sami Yen’e taşımıştı. Bu kez rakip İtalyan devi Milan’dı ve işimiz gerçekten çok zordu. Ancak Aslan zoru severdi ve bu yüzden olacak ki önce geriye düşüp son beş dakikaya iki gol sığdırmak bizimkilere daha heyecanlı gelmişti. Ümit Davala’nın son dakika penaltı golüyle Galatasaray, 2-1 geriye düştüğü maçta; Milan’ı grup sonuncusu yapıp, Parker için ön rezervasyonu çoktan yaptırmıştı bile. UEFA yoluna giren Galatasaray, hedefine emin adımlara gidecekti. Havada kupa kokusu vardı…

Kupa yolunda ilk rakip, İtalyan spagettisi Bologna’ydı. Aslan zorlanmadan turu geçti. Malum seviyordu bizim çocuklar İtalyan mutfağını. Spagettiden sonra, Almanların köklü kulübü Dortmund çıktı karşımıza. Tabii bizimkiler kök falan dinlemedi. Almanya’da 2-0 kazanan Cimbom, kendi evinde çok yormadı kendini. Berabere biten maç, çeyrek finali tescilledi. Cimbom artık son sekiz takım arasına girmiş ve potansiyel bir şampiyon adayıydı.  Çeyrek final maçları Galatasaray için, İspanya’ya yapılan turistik gezi mahiyetinde geçmişti. Zira Mallorca filelerine iki maçta altı gol bırakan Aslan, tur heyecanından daha çok İspanyol kültürü ile içli dışlı olmuştu. Yarı finale kadar doludizgin gelen Aslan, dönemin dişli İngiliz ekiplerinden Leeds United ile eşleşmişti. İlk maçta 2-0 galip gelinse de, bir İngiliz taraftarının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan saha dışı olaylar galibiyeti gölgelemiş, İngiltere’deki maça yoğun baskı ve stres altında çıkılmıştı. Ancak Cimbom 2-2 ile turu geçmesini bildi.

Şimdi kupa sadece 90 dakika uzaklıktaydı. Antrenör koltuğunda Fatih Terim vardı ve Aslanlar Sahadaydı. Tafferel eldivenlerini bu kez kupa için takmıştı, Şimdi Bülent kupa için yükselecekti kafa toplarına, Hagi şutlarını kupa için atacaktı. Şimdi bütün goller böyle anlam kazanacaktı. Suat, Ergün, Hasan, Ümit, Okan, Hakan Ünsal, Capone, Popescu, tribünde Turgay Başkan, Galatasaray camiası ve tüm Türkiye kupa için hazırdı. Rakip; Henry’li , Bergkamp’lı , Overmars’lı Arsenal’di .

Normal sürede iki takımda yakaladığı şansları gole çevirememişti. Heyecan ziyadesiyle doruktaydı. Fatih Hoca’nın ilk yarı sonrası soyunma odasında yaptığı konuşma ise; maç sonu elde edilecek zaferin adeta önsözü olmuştu. Maçta normal sürede gol sesi çıkmayınca, uzatmalara gidildi. Kupa için yarım saat daha beklenecekti. Kalp hastaları için de artık tehlikeli sulara girilmişti. İlk on beş dakika Aslan’ı kötü bir şok bekliyordu. Hagi, sinirlerine hâkim olamamış ve rakip oyuncu Adams ile girdiği ikili mücadelede kırmızı kart görerek oyundan atılmıştı. Tarih yazmak öyle kolay değildi ve Aslan adeta son şartları da yerine getiriyordu. İlk on beş dakika bitiminde, kameralara bir tarihi olay daha yansıdı. Şampiyonluğa giden yolda son taşı, Kaptan Bülent Korkmaz çıkan omzunu sargıya aldırtıp, oyuna devam ederek koyuyordu. Şampiyonluk bu adamlara çok yakışacaktı. Aslan on kişiydi. Arsenal çok zorlasa da bir türlü golü bulamadı. Tafferel yemin etmişti bir kere gerisi hikâyeydi. Ve uzatmalarda bitmişti. Şimdi söz artık Tafferel’in eldivenlerine ve Parken ‘in direklerine kalmıştı. Nefesler tutulmuştu. Penaltılar kazananı belirleyecekti. Kupa geliyordu…

İlk penaltıyı Ergün attı. Ergün’ün golü ile de kutlamalar başlamıştı zaten. Parker ‘in direkleri ile Aslan’nın nasıl bir yakınlığı vardı bilinmez ama belliydi. Bu direkler de Cimboma gönül vermişti. Zira Arsenal’in iki penaltısı direkte patlamıştı. Ve Popescu topun başına geçmişti. Ali Samiyen ‘de Ümit’in penaltısıyla başlayan hikâye, şimdi başka bir penaltı ile son bulacaktı. Popescu gerildi ve meşin yuvarlak ağlarla bu kez kupa için buluştu. Popescu koşuyordu. Levent Özçelik , ” Kupa bizim, Kupa bizim ” diye adeta ağlıyordu. Fatih hoca, Bülent kaptan ve herkes kendinden geçmişti. Avrupa arenasında ilk kez bir Türk takımı kupaya uzanıyordu. Eşine az rastlanan bir atmosferde taraftarlar coşuyor ve Parken stadı bayram yerine dönüyordu.

Galatasaray’ın UEFA kupası zaferi, Türk sporunun tartışmasız en büyük başarılarındandır. Bu zaferle Galatasaray o döneme kadar ki kazandığı başarıları da taçlandırmıştır. Bu zafer, A milli takımımızın 2002 Dünya üçüncülüğü ‘nün de bir nevi habercisi olmuştur. Ancak hem Galatasaray hem de diğer Türk kulüpleri için söylenebilir ki, şuan gelinen nokta geçmişte kazanılan başarıların da oldukça uzağındadır. Gönlümüzden geçen bu zaferlerin bir süreklilik kazanması ve Türk sporunun daha nice zaferlere mazhar olmasıdır.

Teşekkürler Avrupa Fatihi

Bu güzel anları yeniden yaşamak dileğiyle…

Onur Oruç

Reklam
BİR YORUM YAZIN

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

GENÇ İLTER © Tüm Hakları Saklıdır. - 2021
Tüm haklarımız tarafımızca korunmaktadır. Bu siteden hiçbir yazı veya makale izinsiz kopyalanamaz çoğaltılamaz.