CİRİT


Yüzlerce yıllık tarih sahnesinde adını söyletmekten bir an bile fariğ olmayan Türk Milleti’nin ata sporudur. Türkler, Ciride binmek şeklinde de tabir edilen bu oyunu Orta Asya’dan günümüze kadar taşımışlardır. At üstünde oynanan bu oyun kişiye çeviklik kazandırdığı gibi onun iyi bir at binicisi olmasına da yardımcı olur. Türklerde atın önemi ve Türklerden iyi at binicilerinin yetişmiş olması bu oyunun fazla oynanması ile izah edilebilir.
Oyun iki rakip arasında oynanır. Davul zurna eşliğinde at meydanına çıkan oyuncular rakiplere ayrılır. Atlılar ikiye ayrılıp iki sıra halinde karşılıklı dizilirler. Ellerinde cirit adı verilen kurumuş meşe dalından sert, ağır sopalar bulunur. Atlılardan biri atını oynatarak ortaya gelir, rakip takımdan birinin adını söyler ve ardından ciridini ona atar. Ciridi attıktan sonra arkasını dönüp kaçmaya başlar. Kaçarken arkasına bakmayı da ihmal etmez. Çünkü kaçarken habersiz bir şekilde aniden sırtına kimse ciridin isabet etmesini istemez. Acısını oynayanlar bilir ve ona göre davranır. Binici at binmekte ne kadar hünerli ise kaçması bir o kadar kolay ve başarılı olur. Atlı, ciritten kaçmak için ya ciride ters yönde attan sarkar ya da atın üzerine eğilir. Ciritten kaçan kişinin at üstünde yaptığı hareketler onun bu konuda ustalığını gösterir. İlk ciridi atan takımdan biri çıkar ve arkadaşını kovalayan biniciye cirit atar ve hemen kendi sırasına kaçar. Böylece bu silsile ile oyun sürer. Hatta elindeki ciritle rakibin attığı ciridi havada vuran oyuncular da vardır. Bu onların ne kadar usta olduğunun en güzel örneğidir. Hedefe ulaşan her cirit takıma puan kazandırır. En fazla puanı alan takım oyunu kazandığı gibi rakibi pes edip oyundan çekilirse galip olur. Ciritte hiçbir spor müsabakasında bulunmayan rakibi bağışlama, affetme davranışı vardır. Rakibin önünü kestikten sonra vurmak varken onu bağışlayan oyuncu puan kazanır.
Cirit sopası ağır ve serttir. Hal böyle olunca cirit sopası isabet edenlerden bayılanlar hatta ölenler vardır. Oyunda ölen kişinin yakınları hiçbir şekilde hak arayamaz, rakibe veya cirit atan kişiye dava açamaz. Oyuncular bu bilinçle oyun oynar. Oyunun doğasında bu vardır. Cesur ve mücadeleci kimliği ile nam salmış Türkler bu durumla yeri gelir övünür. Ciritte kaybettiği yakını kişi için en derin övünç kaynağı olabilir.
Çavgan adıyla da anılan, erliğin, yiğitliğin bir göstergesi sayılan cirit, Osmanlı döneminde genellikle Cuma günleri Cuma namazından sonra oynanırdı. Topkapı Sarayında da Gülhane Bahçesine doğru büyük bir cirit alanı bulunur. Oyunda saray erkânı Bamyacılar ve Lahanacılar şeklinde ayrılır ve padişahlar da bu takımlardan birine dâhil olurdu. Ayrıca bayramlarda, yabancı devlet adamları ağırlandığında, törenlerde ve ziyafetlerde cirit oynanmadan olmazdı. Cirit 19. yy’da Osmanlı’nın en gözde sporu olmuştur. Spor ve erdemin birlikte yer aldığı, Orta Asya’daki şekliyle nesillerden nesillere aktarılan, geleneksel spor dallarımızın en hareketlisi ve heyecanlısı olan cirit, kadim atalarımız tarafından barış zamanlarında da at ve askerlerimizi zinde tutmak için sürekli oynatılmıştır.
40-50 yıl öncesine kadar Anadolu’nun her yerinde oynanan cirit son yıllarda Doğu Anadolu’nun kalesi, Dadaşlar diyarı Erzurum’da, Erzincan, Bayburt ve Kars bölgelerinde de yaşamaya, oynanmaya devam etmektedir. Yurt dışında İran, Afganistan, Türkistan Türkleri ve Türklerin hâkim olduğu Orta Asya’nın coğrafyalarında hala varlığını sürdürmektedir.
Bugün ne yazık ki kaybettiğimiz bazı değerlerimiz, geleneklerimiz ve kültürümüzle birlikte zaten kaybolmaya, silinmeye yüz tutmuş ata sporumuz ciridi de kaybetmememiz temennisi ile…
CANER AKAYDIN
