CUMHURİYETİN KURULUŞ DÖNEMİ TÜRK MEDYASININ TÜRK TOPLUMUNA ETKİSİ
Giriş
Yazı, düşünce, duygu ve istekleri, başkalarına iletmek için kullanılan işaretler sistemidir. Kültürün temelinde yazı vardır. Toplumlar yazılı ve görsel kitle iletişim araçlarıyla şekillendirilerek iktidarların istediği homojenliğe getirilmeye çalışılmıştır. Bunu da medya aracılığıyla yapmışlardır. Yazının tarihi çok eskilere dayanmakla birlikte, bu yazının halk üzerinde kullanılmaya başlanması Fransız İhtilali ve Reform hareketleriyle yoğunluk kazanmıştır. Türk toplumunda ise gazetenin yaygınlaşması Lale Devrinde matbaanın kullanılmasına başlandıktan sonra hız kazanmıştır. Hali hazırda yazılı ve görsel medya sahip olduğu önemi hiçbir zaman kaybetmemiştir.
Türkiye’nin modern bir ulus devlet olarak inşası tek parti döneminde gerçekleştirilirken, bu süreçte yeni rejim karşıtı muhalefetin her türlüsüne kuvvetle mukavemet gösterilmiştir. Kurucu Kemalist elit, uyguladığı otoriter politikalar vasıtasıyla ulus devlet projesinin karşısında yer alan ya da alabilecek, mevcut veya potansiyel tüm engellerle baş etmeye gayret etmiştir. Yeni kurulan cumhuriyeti şekillendiren milliyetçilik ve modernleşme problematiklerinin, devlet, toplum ve birey arasındaki ilişkileri belirleyen otoriter politikaları da şekillendirdiği göze çarpar. Tek parti rejiminin dönemin basınıyla olan ilişkilerinde belirleyici olan da bu otoriter politikalardır.
Türk toplumunun halifelik ve padişahlık rejiminin ardından Cumhuriyet rejimine geçişinde medyanın Türk toplumuna etkisi var mıdır? Var ise bu ne şekilde olmuştur?
1.Medya Kavramı
Medya, asıl olarak yabancı kökenli olan “media” kelimesinin türemesinden oluşturulmuş bir kavramdır ve “araç”, “orta”, “ortam aracı” anlamlarına gelen “medium” (Latince medius) sözcüğünün çoğuludur. Türkçe’de “kitle iletişim araçları” olarak da tanımlanır.
Medya, her çeşit bilgiyi bireye ve topluluklara aktaran, eğlendirme, bilgilendirme ve eğitme gibi üç temel sorumluluğa sahip görsel, işitsel ve hem görsel, hem işitsel araçların tümüne verilen isimdir.
2.Cumhuriyet Dönemi Türk Medyası (1919-1950)
2.A.Türkiye’de Yerel Basın
Türkiye’de ulusal gazeteler günümüzde ön planda olsa da cumhuriyetin kurulduğu ilk dönemde yerel basın ön planda olduğundan yerel basını incelemeden doğru bir sonuç elde edilemez. Türkiye’de yerel basının öncüsü sayılabilecek ilk gazeteler, Osmanlı döneminde yayımlanan “vilayet gazeteleridir. Daha sonraları yerel basın “taşra basını”, “Anadolu basını” ya da “mahalli basın” şeklinde adlandırılmıştır.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun 2. maddesinde, yerel basın kavramı “yerel süreli yayın” ve “bölgesel süreli yayın” bağlamında ele alınmaktadır. Kanuna göre, tek bir yerleşim biriminde yayımlanan süreli yayınlar ile haftada bir veya daha uzun aralıklarla yayımlanan yaygın ve bölgesel yayınlar “yerel süreli basın”; tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından basılan ve en az üç komşu ilde veya en az bir coğrafi bölgede yayımlanan süreli yayınlar ise “bölgesel süreli yayın” olarak tanımlanmıştır. Tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından aynı isimle basılan ve her coğrafi bölgede en az bir ilde olmak üzere, ülkenin en az yüzde 70’inde yayımlanan süreli yayın ile haber ajanslarının yayınları ise “yaygın süreli yayın” şeklinde açıklanmıştır.*
Günümüzde görsel basın her ne kadar yazılı basının önüne geçmiş gibi görülse de, bu yazılı basının gelişimini ve toplumu yönlendirme ve bilgilendirme çalışmalarının önüne bir engel teşkil etmemektedir.
2.B. Yerel Basında Yerel Haberin Önemi
Yerel gazetelerin yaygın gazetelerden en önemli farklılığı, gazetenin dağıtım bölgesinden kaynaklanmaktadır. Yaygın gazeteler olayları ülke ve dünya bazında ele alırken, yerel gazeteler kasaba ya da kentlerinde gerçekleşen olaylarla ilgilenmekte, haber metinlerinde de bu “sınırlı” hedef kitleye seslenmektedir. Diğer bir deyişle, yaygın basında, ülkeyi veya dünyayı ilgilendiren konular, herhangi bir ile ya da bölgeye ilişkin konulara oranla daha fazla yer kaplamakta, buna karşın yerel basın, daha çok yayımlandıkları bölgeyle ilgili haberlere yer vermektedir.
İnsanların, ülkelerinde ya da dünyada meydana gelen olaylar hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacının yanı sıra, vurgulanması gereken bir husus daha vardır: İnsanlar her şeyden önce yakın çevrelerinde meydana gelen olaylar ya da sorunlarla ilgilenme, bunlar hakkında bilgi sahibi olma eğilimindedirler. Bu anlamda yerel basının rolü büyüktür. Türk toplumunun Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerinde yerel basına ilgisinin büyük olduğu görülmüştür. Bundan dolayı mevcut yönetim yerel basın üzerinde sıkı denetimlerde bulunmuştur.
Yerel basın, yayımlandığı bölgedeki insanların, yakın çevrelerinde meydana gelen olaylar hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacına, yaygın basına göre çok daha fazla cevap verebilmekte; o bölgenin sorunlarına dair bir kamuoyu oluşumuna da katkı sağlamaktadır. Sözen’in de belirttiği gibi, “yerel basın bir bakıma, yerel unsurları ve yerel sorunları ortaya çıkartmak ve bu sorunlara ilişkin halkı bilgilendirmek demektir”. Başka bir ifadeyle yerel basın, bilinçlendirici ve yayımlandığı bölgede, kamuoyunun oluşumuna katkı sağlayıcı bir özellik taşımaktadır.
2.C.Türk Siyaseti ve Türk Basını
Türkiye Cumhuriyeti, Batı demokrasileri gibi endüstrileşme sonucunda değil, bir bağımsızlık savaşı sonucunda kurulmuş bir ulus devlettir. Dolayısıyla tarihsel köklerinde ve geleneğinde endüstrileşme değil, tam tersine endüstrileşmenin kaçırılması, bunu telafi etmeyi amaçlayan tepeden inme ideolojik devrimcilik ve onun ardındaki asker gücü vardır. Batıdaki demokrasiyi kuran sermaye ve işçi sınıflarının, onu koruyan ve geliştiren gücü Türkiye’de Olmadığı için, Cumhuriyetin kuruluşundan neredeyse günümüze kadar, bu çağdaş sınıfların demokrasiyi koruma ve geliştirme görevini askerler üstlenmişlerdir. Cumhuriyetin ilanından DP’nin iktidara geldiği 1950 yılına kadar, ülkede sivil bürokratik sistem hâkim olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında hedeflenen, çağdaş uygarlık düzeyine erişmek, Batılılaşmak, bunun için ihtiyaç duyulan, “devletçi-seçkinci” kadronun oluşmasını sağlamak ve anti-emperyalizm düşüncesini pekiştirmektir.
Söz konusu kadronun kökenini, Kurtuluş Savaşı’nın liderliğini yapan bir avuç seçkin oluşturmuştur. Savaştan sonra askeri bürokrasi, yeni stratejik kararın öngördüğü misyonun gerçekleştirilmesine bizzat katılmıştır. Kısa bir süre sonra ise, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) onun yerini almıştır. Bu parti, siyasal hayatın sivilleştirilmesinde önemli rol oynamıştır
Yeni bir rejimin topluma kabul ettirilmesi, toplumun buna uyum sağlaması ve toplumun daha seküler bir yapıya bürünmesi için iktidar sahipleri toplumu homojenleştirme çalışmalarına başvurmuştur. Bu homojenleştirme çalışmalarında da en büyük rolü şüphesiz basın aracılığıyla yapmıştır. Halifeliğin kaldırılması ve saltanatın kaldırılması Türk toplumunun cumhuriyeti kuran kadrolardan kopuşuna sebep olmuştur. Dolayısıyla cumhuriyetin ilanından sonra Devletçilik politikasıyla Türk köylüsüne özel çalışmalar yapılmıştır. Halkevlerinin, köy enstitülerinin kurulması, çiftçiye kredi desteği sağlanması gibi uygulamalar taşradaki yurttaşların merkezdeki yönetimle aynı ideolojiye bürünmesine çabalamıştır. Bunun gerekliliği tartışılabilir olsa da savaştan yeni çıkmış bir toplumun ayağa kalkması için birlik sağlanması gerekir. Bundan dolayı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve ekibi bu çalışmalara özen göstermiştir. Cemaatsel bir yapıda olan topluma, milli değerler ve yurttaşlık bilinci kazandırarak yeni yönetim şekline uyum sağlanması amaçlanmıştır. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu da bu amaçla kurulmuştur.
Cumhuriyetin ilanının ilk yıllarında ‘Din elden gidiyor’ anlayışı ile toplumu yeni sisteme, hükümete karşı kışkırtma çalışması yapan muhalif basın organları kapatılmıştır. Bunun en büyük sebebi şüphesiz yeni bir toplum zihniyetini oluşturmadaki engelleri ortadan kaldırmaktır. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki 1930 yılından sonra çıkarılar kanun ve yasalarla muhalefete de bir özgürlük alanı tanınmıştır. Çok partili, tam demokrasiye geçiş çalışmaları kapsamında ilk dönemki baskılar ortadan kalkmış ve daha özgür bir medya anlayışına geçiş görülmüştür.1923-1930 arası yapılan inkılapların halka daha çabuk kabul ettirilmesi ve toplumsal tepkinin azaltılması amacıyla medya kontrol altında tutularak çeşitli algı yönetimleri uygulansa da 1930’dan sonra yeni rejimin tam anlamıyla demokrasiye oturtulması için muhalefete de alan açıldığı görülmektedir.
Türk toplumunun homojen ve laik sistemde yurttaşlık anlayışı kazanması için hükümetin yoğun çalışmaları bu dönemde basının ana konularını belirlemekteydi. Günlük manşet haberler ve inkılapların topluma faydasını anlatmak için son derece kullanışlı bir araç olan medyanın belli bir dönem baskı gördüğü savunulsa da daha sonralarında özgürlüğe kavuştuğu tüm kesimler tarafından kabul görmektedir.
Sonuç
Toplumu bilgilendirmek ve yönetmek için en avantajlı araç olan medya Cumhuriyetin ilanı ile ülkemizde Osmanlı’da Meşrutiyetten sonra başlayan yenilik ve gelişmelerin form değiştirmesiyle daha seküler bir yapıya bürünen yönetim anlayışını toplumu yönlendirme, zihniyet değişiminde etkili olma görevini üstlenmiş kurumlardan biri olarak karşımızda duruyor. Yeni toplumun inşasında ve toplumu homojenleştirme çalışmalarında ne kadar başarılı olduğu konusu ise tartışmaya açılması gereken farklı bir konu olarak önümüzde durmaktadır. Türk medyasının Cumhuriyetin kuruluş döneminde(1923-1950) – tarihsel bağlamda- ikiye ayırarak incelemenin daha doğru olduğu düşünülmektedir. 1923-1930 arasında hükümetin çalışmalarına ve toplum anlayışını değiştirmeye hizmet eden bir medya karşımızdayken 1930’dan sonraki dönemde muhalefete de yer açılmış tam demokratik sistemin gereği olarak yayın organları da özgürlükçü bir yapıya kavuşmuştur.
EK-A
GAZETELER
Milli Mücadele Yanlısı Olanlar;
Tasvir-i Efkâr, Vakit, İkdam, İleri, Yeni Gün
Milli Mücadeleye Karşı Olanlar; Alemdar Gazetesi, Peyami Sabah Gazetesi, Türkçe İstanbul Gazetesi, Aydede Dergisi, Ümit Dergisi
Anadolu Ajansı’nın Kurulması:
Ulusal hareketin halka ve dünyaya iletilmesi amacıyla Halide Edip ( Adıvar ) ve Yunus Nadi (Abalıoğlu)’nin teklifi üzerine 6 Nisan 1920’de kurulmuştur.
Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi’nin Kurulması:
Propaganda için 7 Haziran 1920’de Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi kurulmuş, Anadolu Ajansı buna bağlanmıştır. Böylece dış dünyaya ve tüm ulusa kurtuluş mücadelesi anlatılmıştır.
Ceride-i Resmiye (Resmi Gazete):
Takvim-i Vekayi 4 Kasım 1922’ye kadar kesintili olarak devam etti.
Anadolu’da devletin yaptığı işlerin gösterilmesi için 7 Şubat 1921’de Ceride-i Resmiye ( ilk resmi gazete – TBMM’nin yayın organı ) yayınlanmıştır.
10 Eylül 1923’de Resmi Ceride adını almıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra 44. sayıdan itibaren “ Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazetesidir” kaydıyla çıkmıştır.
Not: Mustafa Kemal, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra İstanbul’a gelerek düşüncelerini yaymak için Fethi Bey’le birlikte Minber adında bir gazete çıkarmıştır.
Takrir-i Sükûn Kanunu ile Kapatılan Gazeteler
Tevhid-i Efkâr, İstiklal, Son Telgraf, Orak Çekiç, Vatan ve Sebilürreşat, Yoldaş, Presse du Soir, Resimli Ay, Millet, Sada-yı Hak. Doğru Söz, Kahkaha, TokJŞöz, îstikbalye Sayha gazeteleri
KAYNAKÇA
1. Bilgiç, Esra , Kemalist İktidar ve Basın: 1919’DAN 1950’YE, Evrensel Basım Yayın,2014
2. Gezgin, S. , Türkiye’de Yerel Basın, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları,2007
3. Özdemir M., Mütareke Dönemindeki Siyasal Akımların Türk Basınına Yansımaları, ÇTTAD, VII/16-17, (2008/Bahar-Güz), s.s.203-226
4. T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI, Gazetecilik Türk Basınının Doğuşu ve Gelişimi, Ankara, 2011
5. Girgin A. ,Yerel Basın, Göztepe, Ocak 2009
6. Kocadaş B. , Yazılı Basında Meydana Gelen Gelişmelerin Topluma Etkisi –Sosyolojik Bir Analiz- Akademik Bakış Dergisi, Kasım – Aralık 2012