DÜŞÜŞ


Arındırılmaya doğru yola çıkarken, karanlık dehlizlerden, parmaklıklar arkasına keşfe kaçarken insan, yanına birkaç şey daha alıyor.
Bilmediği ama hep aradığı, aramış durmuş olduğu, bir şeyleri bulmanın umudunu…
Anlamsız kılınacak, kılınmaya hazır bir mutluluğu belki…
Yada hak etmek için kimsenin pek bir şey yapmayacağı, yapmamış olacağı, piyangodan çıkar gibi gelip onu bulacak bir mutluluğu…
Ne trajedi!
Hiç bilmediğin bir yerde hiç bilmediğin bir şeyi arama zorunluluğu.
Yarabbim, bu kadar mı çaresiziz,
bu kadar mı düşüyoruz?
İnsanın talihi bu idi. Ne kötü bir şans ki hiç kimse yıldız olarak kalamıyordu. Muhakkak hayalimizdeki yerinden inecek, yalandan gerçeğe çıkışın pahalı ücretini, düşerek ödeyecektik. Sonunda herkese benzeyecek ve her şey yitip gidecekti, tıpkı yağmurdaki göz yaşları gibi.
Ve merhaba yer, elveda gök!
Yerde bu işte, durup dinlenmeden kazarak birbirimizi gömdüğümüz bir mezarlık. Arayışlarda harcanan zamanlar ve yaşamak adına durmadan, ardında yıkıntılar bırakarak, bir yerden bir yere gittiğini sanan bizler. Bulamadan kaybetmek için etrafta savrulan canlı kadavralarız.
Bulunduğunu sandığımız yalancı mutluluklar da yanan mataramızın taze suyu. Kana kana içiyoruz, içip içip kanıyoruz. Sonra hep bir olmaza meyleden kaptansız gemilere hücum ediyoruz. Düşmek yetmedi boğulacağız, batacak olan bu gemide, derin bir iştahla, içten dışa boğulacağız.
Ne fark edecekti ki bizim için tastamam bir sonun şekli veya rengi! Zaten karanlıkta mavi bir umut ancak siyah gözükürdü.
Işık yok artık.
Mumlarda eridi.
Düşüşler, kaçışlar ve boğulmalarda daireler çizen pervaneler.
İşte onlar, bizler.
Zamanın işleyişi, yelkovanın akrepten kaçması hep aleyhimize. Her şeyin ilacını, zamanı, fazla dozda damarlara enjekte ederken, anlık tereddütlerden ve pişmanlıklardan çok uzağız. Acelesiz günleri, ayları ve yıllarımızı telaşlı bir kaç dakikaya feda ettik. Ne güzel düşüyoruz.
Umursanmayan bir hayata mı?
Yok, hayır!
Bu şımarık umursamaz tavırlarımızın arkasında her şeyi noktasına kadar takan bir yanımız var.
Çünkü filmimizin sonunu merak ediyoruz.
Çünkü şuralarda bir yerlerde küçük bir umut vardır belki…
Öyle yada böyle düşüyoruz işte.
Kimimiz üç saniyede,
kiminiz yüz senede
Asıl mesele ise sadece…
Çarpmak veya Konmak arasındaki seçimde. Bilemiyorum!
Her şey bu kadar basit olmalı mı?
Yunus Emre Bilgin

Yazının içinde boğulmak…
Teşekkürler, sevgiler 🙂
Harika bir yazı olmuş her cümlesini yüzlerce kez okumak istiyor insan… Yazılarının devamını merakla bekliyorum.. Umarım bir sonraki konu başlığın yükseliş olur ✌🏻
Çok hoş bir fikir. Lütfen tüm yazılarımızı takipte kalın, sevgiler 🙂
Nedendir ki bunları yaşamış bir ruh hali ile yazılmış gibi… Tek kelime ile mükemmel.
Yaşadıklarımızdan ne kadar uzaklaşabiliriz ki? Çok teşekkür ediyoruz sevgili Genç İlter okuru… 🙂
Herkese benzemeden sıyrılıp geçemez miyiz kadavralar arasından? Ya da belki de aramamalıyız bulmak istediklerimizi, hep elimizde, içimizde olamaz mı? Bunu fark etmek yetmez mi? Ben de bilmiyorum.
“Zaten karanlıkta mavi bir umut ancak siyah gözükürdü.” çok anlamlı bir cümle gerçekten de. Belki de bu yüzden umutlarımız nasıl bir gökyüzü altında bakmak lazımdır. Belki her şeye rağmen karanlıkta o sönen mumlardan biri yanar. Kim bilir..
Kaleminize sağlık.. Gerçekten de her okuyanın hissettiği gibi yaşanmış, hissedilmiş anların cümleleri..
Hem okur hem yazar.. Ne de güzel okurlarımız var. Sevgiler… 🙂
Yazınız mükemmel arayı çok uzatmayın lutfen…
Çok teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız 🙂
Yazı akıcı hikaye ise çok güzel kaleminize sağlık. Yazının son bölümünde vura vura okuyucuyu çok etkileyen kısım harika tebrikler.
Beğenmeniz bizi çok mutlu etti. İyi okumalar, sevgiler…