Düşüncesiz Yargılar Düşünülmüş Yalanlar


Bir akşamüzeri oturmuş en yakın dostumla sohbet ediyorum her zamanki gibi. Dostum dediysem kalemimden bahsediyorum elbet. Zira empatinin imkansız olduğu şu devirde insanın kendinden başkasıyla dertleşme imkanı olmuyor pek. Yine yazıyor, yazıyor siliyorum durmadan. Siliyorum evet kötü olduğundan değil ama yanlış anlaşılmaktan korktuğumdan. Ne kadar kötü değil mi insanın ruhunu yansıtırken bile birileri tarafından nasıl anlaşılacağını düşünmesi. Ne kötü değil mi kaleminle baş başayken bile “ne derler ki?” düşüncesi…
Oysa yazmak dediğimiz düşüncelerini aktarmak değil midir? Yazmak fiili en özgür fiil olmalıdır oysa. Ama yaşanılan şeyler yahut çağın gerektirdikleri yüzünden yine anlaşılma kaygımızı bi tarafa bırakamıyoruz. Bizler hadi neyse ama gerçek manada kitlelere seslenen yazıların sahipleri –teknik olarak topluma mal edilmişlerdir- eğer bu kaygı içerisindeyse o zaman vay halimize. Neden mi böyle düşünüyorum? Çünkü insanların düşüncelerine yön veren o güzide eserlerin gerçekten bir fikri yansıtmaması inanılmaz korkunç bir düşünce. Zaten kim ne düşüneceğini bilemezken bir de değer verilen bir yazarın sırf bazılarının hoşuna gitsin diye öyle düşünüyormuş gibi yapması sizi de çıldırtmıyor mu? Ya da sırf tirajı düşündüklerinden yayımlamayı tercih etmeyen o kuruluşlara ne demeli? Tüm bunların birçok sebebi var aslında. Öncelik prestij veya ekonomik kaygı sanıyorum ki. Tabi bana kalırsa bunları düşünüyorsa bir düşünür, şair, yazar vs. işte o zaman kendini geliştirip geliştirmediğini göstermiş oluyor bizlere. Eğer bir insanın her hangi bir gayesi yoksa ya da amacı insanların yüreğine dokunmak, onları düşünmeye sevk etmek yerine para kazanmak ise işte o zaman başlıyor tüm o kandırmaca.
Neyse ki bunların aksine bizi biz yapmaya uğraşan, azıcık da olsa düşünmemiz için elinden geleni yapan, sol tarafımıza hitap eden çok değerli insanlar da var günümüzde. Var fakat devede kulak. Bunun yanı sıra gitgide de azalıyor bu güzide insanlar çünkü bi yerlerde hayat o insanları da kaygılarını arttırarak aramızdan çekip çıkarıyor. İşte o kaygılar arttıkça da bizler o kandırmaca düşüncelerin arasında yitip gidiyoruz. Böylece herkes kendi hayal aleminden çıkıp da bir türlü gerçek dünyaya dönüp bakamıyor. Herkes inanmak istediği gerçekleri okuyup hayatında her şey harikaymış gibi yapıyor. Ki o okuduğu gerçekler de başka bi insanın inanmak istediği kurmacalardan ibaret ne yazık ki.
Hal böyle olunca da ortada kendi kabuğuna çekilmiş kalemler, nabza göre şerbet veren kalem görünürler ve azınlık da olsa bir şeyler için uğraşan düşünürlerle tüm bunlardan habersiz bir okuyucu kitlesi kalıyor. Tüm bu kaos ortamının çözülebilmesi ve doğruyu görmek için gereken tek şey ise etik ustalardan ibaret. Herkesin doğruyu gösterecek bir usta bulması ümidiyle…
