HIDIRELLEZ: YENİ BAŞLANGIÇLAR
İnsanlığın var oluşundan bu yana özellikle toprakla ilişkisi daha güçlü olan toplumlarda, toprağın yeniden canlanması, soğuk ayların yerini ılık ve sıcağa bırakması önemsenmiş ve çeşitli törenlerle kutlanagelmiştir. Bunun izlerini destanlarda, mitlerde (Bereket Tanrısı Tammuz, Demeter ve Hades’in anlaşması vb.) ve gelenek haline gelmiş bayramlarda (Aziz Yorgi, Nevruz) görmemiz mümkün. Kutlamaların ortak ritüelleri olan tütsü yakmak, topluca yemek yemek, dilek dilemek önemli yer tutar. Bildiğimiz üzere, eski Türklerde de havaların ısınması, tabiatın yeniden hayatla dolması zamanına, Nevruz (Yeni Gün) adı verilmiştir. 21 Martta kutladığımız bu bahar bayramının adına ilk defa Divan-ı Lügatit Türk’te “Nayruz” olarak rastlıyoruz. Çin’in tarihi kaynaklarına göre Hunlar ve Göktürkler yılın 5. ayında, Uygurlar 3. ayın dokuzuncu gününde baharın gelişini kutlamaktadır.
Esasında Nevruz ve Hıdırellez içerik ve uygulama bakımından aynıdır. Hıdırellez yerleşik kültüre geçişin bir yansıması olarak Nevruz’un bir sonraki şekli olarak kabul edilebilir. Bazı Türk topluluklarının İslamiyet’i kabul etmesine ve Orta Asya’dan (Aslen o bölge Türkistan’dır) Anadolu’ya göç etmesine rağmen bu gelenek bırakılmamıştır. Hıdırellez, Nevruz gibi Yıl Başı kutlaması olmamakla birlikte, kültürümüze eklemlenen farklı olgularla uyumlanmış bir “Yaz Mevsimi” başlangıcı bayramıdır. Günümüzde de başta Anadolu olmak üzere, Orta Asya, Orta Doğu, Kafkas ve Balkan Türkleri tarafından sürdürülmektedir. Anadolu’da Hıdırellez dediğimiz bu bayram, Kırım’da Tepreş, Makedonya’da Ederlez, Edirlez, Hıdırles gibi kelimelerle adlandırılmıştır. 5 Mayıs akşamı başlayıp 6 Mayıs akşamı biten bu kutlamada; Hızır ve İlyas’ın buluştuğuna şahit olmak ve bu sayede bereket ve iyilik bulmak umulur. 6 Mayıs, takvimde yeni mevsimin başlangıcı olarak görüldüğünden Hızır 1 olarak bilinir.
Hızır ve İlyas hakkında birçok anlatı vardır. Bunlardan birini sizlere aktarayım.
Rivayete göre Hızır ve İlyas ölümsüzlük suyunu bulmak için yola koyulurlar. Yolları bir yerde kesişir, yola birbirlerine arkadaş olarak devam ederler. Karanlıklar (Zulumat) Ülkesi’ne vardıklarında bir dere başında yemek için mola verirler. İlyas azığından kurutulmuş balığını çıkarırken dereden akan su balığa sıçrar, balık canlanır ve dereye atlayıp uzaklaşır. Böylece iki arkadaş ölümsüzlük suyunu bulduklarını anlarlar, sudan içerler. Sonra birden Ruhani bir varlık çıkar ortaya. Dünyanın sonuna, yani kıyamete kadar yaşayacaklarını söyler. Yalnız bir şartı vardır. Yaşadıkları sürece insanlara yardım edeceklerdi. Hızır’ın oturduğu otları kurumuş sert toprak birden yeşerir ve bereketleniverir. Böylelikle Hızır, karadaki insanların; İlyas ise denizdeki insanların yardımcısı olur. Her yıl 6 Mayıs’ta bir gül ağacının yanında, dere kenarında buluşup hasret giderir Hızır ve İlyas.
NEVRUZ VE HIDIRELLEZ’DE KÜLTLER
*Bereketin, arınmanın sembolü olan su; ruhu (iyesi) olan, yaşayan bir varlıktır. Bu sebeple Hıdırellez şenlikleri çoğunlukla su kenarında yapılır, insanlar birbirine su serper, suya bakar.
*Diğer bir unsur ise ağaç kültüdür. Özellikle Hızır ve İlyas’ın buluşma yeri olan gül ağacı değerli bir yerdedir. Eski inançlarımıza bakıldığında; ağacın Tanrı ile iletişim kurmak için bir vasıta olduğunu ve göğün direği-dayanağı oldukları içinde kutsal sayıldıklarını görürüz.
*İki bayramımızda da çok önemli bir yere sahip olan ateşe; arındırıcı ve kötü ruhları kovucu bir anlam yüklenmiştir. Ateş üzerinden atlamak yeni, güzel başlangıçlar için bir ümittir.
*Atalar Kültü; ölmüşlerimizin ruhlarının bizleri korumaya devam ettiğine olan inancın bir yansımasıdır. Hızır kültü ise, Atalar kültü ile İslamiyet’in harmanlanmasından oluşmuştur.
HIDIRELLEZ İNANIŞLARI
-Bayramdan önce; sağımlık hayvanı olmayan evlere süt dağıtılır, evler dip bucak temizlenir, ev ahalisine yeni ayakkabı ve kıyafetler alınır. Şenlikte topluca yenecek yemek için kuzu ve oğlak kesilir.
-Bayram günü her evden çeşitli anlam yüklenen nesneler bir çömleğe konur. Üzerine dere suyu katılır ve üzerine kırk yeşil ot yaprağı eklenir. Çömleğin ağzı kırmızı ya da yeşil yazma(yaşmak) ile kapatılır. Henüz açmamış gül fidanının dibine gömülür.
– Hıdırellez günü ip atlanır, genç yaşlı demeden salıncağa binilir, yemekler yenir, seyirlik oyunlar oynanır, tepsilerle müzik yapılıp şarkılar söylenir. Hıdırellez’in uğuruna inananlar mutlaka rüya görürmüş ve uyandıklarında bu rüyaları yaşlılara yorumlatır, o yılın nasıl geçeceğini öğrenirlermiş.
-İki ekmek mayalanır. Birisine varlık diğerine yokluk denir. Hangisi daha çok kabarırsa ona göre o yıl varlık yılı ya da yokluk yılı olacak diye inanılır.
-Hem hayvanların bol süt vermesi için hem de kötü büyülerden korunmak için kapılara yeşil otlar, özellikle de ısırgan asılır. Bereketlenmesi için bakliyatların ve cüzdanın ağzı açık bırakılır.
-Gençler bir tenekeye su doldurup evin bir köşesine koyarlar. Sabah kimseye görünmeden, herkesten önce kalkıp o suya bakarlarsa özel bir güzelliğe kavuşacaklarına inanırlar.
-Hıdırellez gecesi dört yol ağzında yakılan ateşin üzerinden atlamak, kış boyu insanın üzerine çöken uyuşukluğu ve hareketsizliği giderir. Dertleri, günahları döker.
-Güneş doğmadan kırlara çıkıp çiçek ve otlardaki çiğler toplanır; ele yüze sürülür ve bu çiğlerle yoğurt mayalanır. Ellere ve ayaklara Hıdırellez kınası yakılır, evde tütsü dolaştırılır.
-Hıdırellez’de gül dalına asılan, dibine gömülen dilekler; ertesi gün dereye, suya bırakılır. Hızır görmediyse İlyas görsün diye…
Men Hızır’ın kuluyam
Boz atının çuluyam
Hızır gitti hayınan
Bir kutanca tayınan
Tayı bayçığa battı
Hızır yanında yattı
Hızır-Nebi, Hızır-İlyas
Bitti çiçek oldu yaz.
Burcu ALKAN
Konuyla ilgilenenler için yararlandığım kaynaklar;
- İstanbul’da Hıdırellez Geleneğinin Geçmişi, Bugünü ve Yarını: Ahırkapı Örneği- Yrd. Doç. Ferhat Arslan 2012
- Türk Halk Kültüründe Hıdırellez- Prof. Dr. Erman Artun 2016