Hissizliğe Karşı Hissiyat


HİSSİZLİĞE KARŞI HİSSİYAT
Çoğu zamanımız bir şeyleri yaşamakla değil düşünmekle geçer. Nasıl olacak, ne zaman olacak, şöyle mi olacak, böyle mi olacak diye düşünür dururuz. Bazen geçici şeyleri düşünmekten manevi hislerimizi düşünmeyi unuturuz. Olanlar olur, bitenler biter, geçenler geçer, kalanlar kalır ve gidenler gider. Elimizde kalan manevi hislere kulak verelim ve yanımıza kalan acı da olsa dertte olsa sevmeyi deneyelim. Dememişler mi “dert dediğin misafir onu da iyi ağırlamak gerekir” diye.
Ayak ucumdan saç diplerime kadar kırıldım, her gülmeden dudak kenarında bırakılan çizgiden ağlamaktan şişen gözlere kadar kırıldım, baş ucundayken görünmez köşelere saklanan kitap kadar kırıldım, dünyayı sularken yakan kadar kırıldım, papatyanın yerini hüzünlü kasımpatılara verir kadar kırıldım, odayı çınlatan kahkahamın ağlarken hıçkırıklara dönmesi kadar kırıldım ama sabah olunca da kalktım yüzümü yıkadım yeni bir güne başladım.
Çayı demledim ama bardağa koyamayacak kadar yoruldum, saçı taradım öremeyecek kadar yoruldum, yazdıklarımı teslim postalayamayacak kadar yoruldum, Çanakkale’de Kilitbahir’e çıkar kadar yoruldum, coşkulu marşlardan hüzünlü fon müziklere geçenler kadar yoruldum ama dinlendikten sonra kalkıp yine koştum.
Her yudumda hasret sancısı çekmekten, her şafakta birini kaybetmekten, her şakaktan bir şakrak beklemekten, dünyanın umursuzca dönmesinden, ıslanan çorap gibi insanlardan, suspus oturan sıfatlardan, hedefi olmayan hayatlardan sıkıldım ama daha önce hiç yaşamamış gibi yine heyecanlandım.
Olaylar olup biter ya da olmadan biter, bize kalan maneviyatımızda duyduğumuz hislerdir. Bu hislerle bir gecede büyürüz ve tüm zorlu yolları bu hislerle yürürüz.
Siyah Çekirdekli Güneş
