GENÇ İLTER

KUTÜ’L AMARE ZAFERİ – 29 NİSAN 1916

28.04.2021
641
KUTÜ’L AMARE ZAFERİ – 29 NİSAN 1916
Reklam

KUTÜ’L AMARE 1916

Britanya birlikleri 1781 Yorktown ve 1942 Singapur yılları arasında en büyük teslimiyeti 1916 yılında Mezopotamya’da bulunan Kutül Amare kentinde yaşamışlardır. Gelibolu yenilgisinin hemen ardından gelen bu ikiz felaket neyin yanlış olduğunun incelenmesi için parlamento komisyonlarının atanmasına neden oldu. İngilizler adına 1916 yılı başları çevredeki muharebeler için endişe duyulan bir yıl olmuştu. Bizim için ise Kutül Amare bir zaferdi ve yorgun birliklerimize canlılık ve şevk getirdi.

Muharebenin Nedenleri

Mezopotamya’daki savaş 5 Kasım 1914’te Tuğgeneral W.S. Delamain komutasındaki D Kuvveti’nin (Hint Sefer Kuvveti) Şattü’l Arap girişindeki Fav Mevkiine çıkmasıyla bşladı. Tuğgeneral Delamain kısa sürede buradaki zayıf Türk direnişinin üstesinden gelerek kıyıya çıktı. Amaçları Basra ve Kurna’ya ilerlemekti. Yarım milyondan fazla Hintli ve İngiliz askerin katılacağı ve dört yıl sürecek sefer, böyle başladı. Seferin başlangıçtaki görevi Basra Körfezi girişindeki Abadan’da bulunan petrol rafinerilerini, petrol tanklarını ve petrol boru hatlarını korumaktı. Böylelikle Kraliyet Donanması’nın yeni gemilerine güvenli şekilde yakıt ikmali sağlanacaktı. Bu görev savaş öncesi yapılan anlaşmalar gereği Hint Genelkurmayı’na düşmüştü. İngilizler 29 Eylül 1915’te iyi tahkim edilmiş Kutül Amare mevzilerini ele geçirdiler.

Osmanlı Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı

Osmanlı ordusu 1914 yılının ağustos ayında Mezopotamya’da 4. Ordu’yu meydan getiren bir kuvvet bulunduruyordu. Eylül ayında birliklerin çoğu Kafkasya’ya intikal ettiler. Bu böyle ihmal edilmiş bir bölge oldu. Bölgede uçak ve ağır topçu yoktu. En önemli muharebe destek vasıtalarından yoksundular. XII.(12)  Kolordu’nun Harbiye Nezareti’ne gönderdiği şifreli raporun ardından Enver Paşa, kolordunun bazı birliklerini Mezopotamya’ya intikal ettirdi.

Irak’a Gönderilen Tecrübeli Takviye Birlikleri

Birinci Sefer Kuvvet Komutanı Kurmay Yarbay Kazım Karabekir, 5.Sefer Komutanı Kurmay Yarbay Halil Kut olmuştu. Bu iki sefer kuvveti şubat ve mart aylarında Kafkasya’ya varmıştı. Malazgirt ve Çoruh yakınlarında büyük Rus taarruzunu durdurmak için Osmanlı cephesinin merkezinde görevlendirildiler. Her iki sefer kuvveti, hem de 36. Piyade Tümeni, Sağ Cenah Grup Komutanlığı’na bağlandı. Sefer kuvvetleri beş gün süresince Rusların savunmasını yarıp toplam 100 km ilerledirler. Kuvvetlerin hiç durmadan icra ettiği yürüyüş sonunda askerlerin ve hayvanların ancak dörtte birini toparlayabildi. Albay Halil’in Mürettep Kolordusu yeniden düzenlenirken 1. Ve 5. Sefer Kuvvetleri de sırasıyla 51 ve 52. Piyade Tümenleri olarak düzenlendi. Kolorduda iki tümen ve yaklaşık 15 bin piyade eri vardı. Bu iki tümenin savaş öncesi faal alayları iyi eğitimliydi ve Enver Paşa’nın 1914 yılında esaslarını belirlediği eğitim programlarından yararlanmışlardı. İkisi de Rus ordusuyla olağanüstü iklim koşullarında Kafkas Dağları’nda sekiz ay geçirmişti. Bu muharebeler sırasında taarruz, savunma, takip ve uzun geri çekilme harekatlarına katılmışlardı. Bu olaylardan sonra Selmanipak Muharebesi gerçekleşmiştir. İngiliz general Townshend ve bizim albayımız olan Nurettin Bey karşı karşıya gelmişlerdi. Townshend’ın erken çekilmesi ve bizim uygun stratejilerimiz sonucunda, Osmanlı Ordusu’nun harekete geçiren bir dönüm noktası oldu. (1915)

Townshend ve Ordusu

Tümgeneral Charles Townshend 1886 yılında Hint ordusuna tayin oldu. Hint ordusu modern savaş için eğitilmemiş ve donatılmamıştı. İngilizler gibi Hintlerin de ne müşterek sınıf eğitimleri ne de gerçekçi taktik arazi eğitimleri vardı. Eğitim standartları tek er seviyesiyle sınırlıydı. Makinalı tüfek ve modern piyade tüfeği açısından donanımı yetersizdi. Selmanipak Muharebesi’ne kadar ciddi bir direnişle karşılaşmamıştı.

Albay Nurettin’in Takip ve Kuşatma Harekatı

Albay Nurettin geri çekilen Townshend’i gece gündüz takip etmek ve geri çekilmekte olan ordunun unsurlarıyla irtibatını kesmek istiyordu. Albay Nurettin’in savunma düzeninden çok süratli bir şekilde taarruz düzenine geçmesi Osmanlı Ordusu’nun gücünü, harekat hızını ve esnekliğini göstermektedir. Townshend’ın geri çekilmesi düzenliydi ve iyi sevk ve idare ediliyordu. Yaralıları tahliye etmek ve ikmal maddelerini nehir yoluyla sevk etmek amacıyla Aziziye’de mola verdi. Burada takip edileceğini düşünmemişti ve ağır kayıplar verdi. General Townshend ve Nixon arasındaki yoğun mesaj trafiği sonunda çok sayıda takviyenini yola çıkmasına ve Kutül Amare’nin lojistik açıdan güvenli ve savunma açısından elverişli bir üs olmasına karar verildi. İngilizler Kutül Amare’nin kısmi olarak kuşatılmasını beklerken, klasik bir savunma zinciri ve tahkim edilmiş siperlerin oluşturduğu bir hat karşısında hazırlıksız yakalandılar.

Albay Nurettin’in Kutül Amare Taarruzları

8 Aralık günü sakin geçti. Savunmasız görünen iki nokta vardı. Bunlar Dicle Nehri’nin sağ yakasındaki iki İngiliz köprübaşı mevkiiydi. Albay Nurettin 35. Piyade Tümenine her iki mevziye aynı anda taarruzu emretti. Çok şiddetli ve yakın dövüşlü bir çarpışmadan sonra askerlerimiz alelacele hazırlanmış siperlerle savunulan köprübaşını ele geçirdiler ama Elhan Köyü’nü ele geçiremediler.10-11 Aralık 1915’te Türk taarruzları Kutül Amare’de İngilizlere karşı etkili olamadı. İlk taarruz topçumuzun İngiliz mevzilerini derinliğine ateş altına alması ve topçu bölgelerini dövmesiyle başladı. Bunu şiddetli piyade taarruzu izledi. Çok sayıda askerimizin düşman makinalı tüfek ateşiyle biçilmesi sonucu 16.30’da iptal edildi. Taarruzun ertesi sabah tekrarlanması emredildi. Ertesi gün Townshend’ın zayıf mevzilerini yarmak için yapılan taarruz şiddetli ateş, el bombaları ve yaylım ateş sonucunda 11.15’te iptal edildi. Başarısızlığın nedenleri şunlardır:

Topçu bombardımanının miktarını ve süresini azaltan mühimmat kıtlığı, siperler arası geniş mesafenin düz olmasının gizlenmeyi güçleştirmesiydi. Üçüncü neden ise; taarruzların hepsi taktik ve harekat yönünden yararı olmayan cephe taarruzlarıydı. Her ne kadar İngilizler kötü hazırlanmış basit siperlerde bulunsalar da uyanıktılar ve ateşlerini baskı altına alamayan Türkleri püskürtmek için hazırdılar. Osmanlı Ordusu’nun başarısına engel olan başka unsurlar da vardı. Albay Nurettin’in askerleri dokuz gün devam eden 140 kmlik dinamik bir takip harekatı ve onu izleyen birkaç günlük siper tahkimatından sonra yorgun düşmüşlerdi. Ordunun lojistik sistemi zayıftı ve askerler açtı. Ordumuzun Çanakkale’de çok güzel işleyen personel değiştirme ve ikmal sisteminin Mezopotamya’da bozulduğu açıktır. 1916 yılının başında Osmanlı Ordusu’nun Mezopotamya’daki muharip piyade tümenlerinin mevcudu tugay seviyesine inmişti.

Ocak- Nisan 1916

Hint Kolordusu Basra’ya geldiğinde, Dicle Kolordusu adını aldı. Nisan ayında İngilizler dört büyük taarruza giriştiler. Bu taarruzların hiçbirisi iyi ikmal edilmemiş ve planlanmamıştı. Yeterli topçu ve mühimmattan yoksundu. Etkili ateş destek koordinasyonu yapamadılar. Türk resmi harp tarihine göre bizim zayiatımız 8.835, İtilaf birliklerinin kaybı ise 19.863 askerdi. Albay Nurettin’in Kutül Amare’yi tecrit edip, Türk birliklerini Dicle Nehri’nin çok aşağısında savunma mevzilerinde tertipleyen harekat planı, İngilizleri erken taarruza zorlamıştır. Bu bizim avantajımıza olan bir durum oluşturmuştur.

Sonuç: Muharebe Etkinliği

Mezopotamya’daki muharebeler Osmanlı ordusunun çok olumsuz ve çetin koşullarda savaştığını gösteriyordu. Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı’na bağlı olan birlikler imparatorluğun en hazırlıksız ve en kötü donatılmış birlikleriydi. Mezopotamya stratejik olarak geri bölge kabul ediliyordu ve bu garnizonlardaki birlikle 1913-1914 yılları arasında reform çabalarından yararlanamamışlardı. Dicle ve Fırat nehir havzasının sıcak, nemli ve bataklık yapısının öldürücü ve ateşli hastalıklarıyla bilinen bir bölge olması da önemliydi. Türkler, harekat seviyesinde, ordularını ve taktik savunma içine sokan bir taarruz muharebesi planlayıp icra ettiler. Esas olarak etkili bir komuta (liderlik, sevk ve idare) ve kendisinden talep edilen görevi icra edebilen muharip birliklerin kurumsal olarak oluşturulmasının bir sonucuydu. Albay Nurettin hızlı bir şekilde taarruza geçebiliyordu ve etkili bir takip harekatı icra edebilmişti. Albay Nurettin düşmanlarını nehir kıyısındaki bir kasaba olan Kutül Amare’de kuşatıp tecrit etmiş ve düşmanın yardım kuvvetine karşı kendi seçtiği harekat tarzıyla muharebe edebilmiştir. Townshend ise rakibini küçümsemesi ve son dönemde modern savaşa dair bir tecrübe edinememesinden dolayı dezavantajlı bir konuma düşmüştü. Osmanlı Ordusu’nun savaş zamanındaki büyüme sürecinin bir benzerine, savaşan diğer büyük ordular arasında rastlanmıyordu. İngilizler, I. Dünya Savaşı’nda muharebe meydanlarına dört farklı ordu sürmüştür. Savaş öncesinin düzenli ordusu, Gönüllü Ordu, Kirchener’in Yeni Ordusu ve Hint Ordusu. Subayların birçoğu savaşın ilk yıllarında öldürülmüş ve ihtiyatlar ile gönüllüleri nasıl savaşılacağını kendi kendilerine öğrenmeye terk etmişlerdir. Hint ordusu düzenli ordu birlikleriydi. Onların başlıca zafiyeti eğitimin ve hazırlığın intizamsızlığı ve müşterek sınıf eğitiminin eksikliği idi.

Harekat doktrinleri açısından bakıldığında, Selmanipak Muharebesi’nden sonra değişen taktik durum Osmanlı ordusuna Mezopotamya’da sürekli çok süratli bir şekilde savunmadan taarruz harekatına geçme esnekliği gösterme fırsatını vermiştir. Albay Nurettin’in etkili ve başarılı kuşatması imha muharebeleri hakkındaki geleneksel Alman fikirlerini sıkı bir şekilde kavradığını gösteriyordu.

Önemle belirtilmesi gereken bir nokta da, Albya Nurettin’in planlarının kendisi ve Osmanlı Ordusu karargahı tarafından, Alman danışmanlardan yardım görmeden hazırlamış olmasıdır. Osmanlı Ordusu’nun 1916 yılının başında Mezopotamya’daki başarıları tüm dünyayı şaşırttı. Albay Halil, Kutül Amare fatihi olarak anıldı ve paşa unvanı ile ödüllendirildi. Sonuçta Mezopotamya’daki yetersiz Osmanlı birlikleri, İngiliz ve Hint orduları tarafından mağlup edilecekti ama bu, İngiliz- Hint orduları büyük çapta takviye aldıktan ve büyük bedeller ödedikten sonra olmuştur.

  1. Ordu Komutan Vekili Halil Paşa, 16 Nisan’da Enver Paşa’ya geçtiği mesajda, “13 bin 100 mevcudunda olan mahsur Tümgeneral Townshend, ordusunu harp esiri olarak bu sabah teslim almaya başladığımızı arz eyler ve yüce muvaffakiyetini tebrik ederim.” ifadesine yere verdi. Halil Paşa, daha sonra Başkomutanlık Vekaleti’ne gönderdiği bir başka mesajda, silahlarını gece tahrip ederek teslim olan İngiliz askerlerinin sabahtan itibaren harp esiri olarak teslim alınmaya başlandığını bildirerek, şunları kaydetti: “Tümgeneral Townshend’in kılıcını almadım ve kendisiyle yaverinin ve 3 hizmetçisinin harp esiri olarak Dersaadet’e sevk edileceğini vadettim. Esirlerin 5 general, 277 İngiliz zabiti, 274 Hintli neferi ve 3 bin 400 gayri muharip ki toplamı 13 bin 300 küsürdür. Daha sonra dahile sevk olunmak üzere zabıtan Bağdat’a, efrad Samarra’ya sevk olunacaktır.” Kesin Türk zaferiyle biten kuşatmanın ardından 3. Alay Komutanı Binbaşı Nazmi, Kut’taki hükümet konağına Osmanlı bayrağı, Tümgeneral Townshend’in karargahına da alayın sancağını dikti. (Anadolu Ajansı, 2018)

29 Nisan’da 1916’da General Townshend kesin olarak teslim oldu. Bu, Çanakkale zaferinden sonraki en büyük zaferdir. Kutül Amare zaferinden sonra kurulan esir toplama alanlarında Hilal-i Ahmer vasıtasıyla, İngiliz esirlerin tedavisi ve aileleriyle iletişim kurması sağlanmıştır.

 Halil Paşa, Kutü’l-Amare zaferinden sonra 6. Ordu’ya yayınladığı mesajda şöyle dedi: Arslanlar! Bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz. İngiliz kuvvetleri 23.000 ölü ve yaralı, Osmanlı kuvvetleri 10.000 ölü ve yaralı vermiş, 13.000 İngiliz ve Hint askeri esir alınmıştır. (Sözcü, 2020)

Konuyla ilgilenenler için; bu yazıda çoğunlukla “Kutü’l Amare 1916 – Olaylar, Hatıralar, Raporlar” adlı kitaptan faydalandım.

* Hacer Kılıçarslan (Derleyen), Mehmet Yaşar Ertaş (Derleyen), 2018, Kronik Kitap

 

Burcu ALKAN

Reklam
BİR YORUM YAZIN

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

GENÇ İLTER © Tüm Hakları Saklıdır. - 2021
Tüm haklarımız tarafımızca korunmaktadır. Bu siteden hiçbir yazı veya makale izinsiz kopyalanamaz çoğaltılamaz.