SEVGİLİ DOST – III
Sevgili Dost,
Az önce okumuş olduğum satırlara dayanarak bunları yazıyorum sana. Bilirsin hızlı hareket etmeyi sevmem ama anlatmayı severim o yüzden sana anlatmak istiyorum okuduğum yaşanmışlıkları. Az önce bir kızın dostuna yazdığı mektubu okudum. Silivri’den, Bakırköy’den, Bolu’dan, Tepebaşı’ndan, Gebze’den mektuplar okumuştum daha önce bilirsin, ama bu farklıydı.
Kız, arkadaşına mektubunda beklentilerden bahsetmişti, tıpkı geçen mektupta benim sana yaptığım gibi, sonra alfalardan ve bitlerden bahsetmişti hatırlarsın ya eski günlerde bize anlattıkları gibi. Mektubun yazarını dostuyla artık onun için önemli şeyleri tartışamamak, anlattıklarını çocuksu hislerle dinleyecek birinin olmaması üzüyor, gördüğü rüyaları en küçük ayrıntısına kadar hatırlamaya çalıştığı yoğun çabaya değecek insanın nerede olduğunu bilmiyor, benim gibi.
En önemlisi de hayaller… Hayallerinden bahsedeceği kişinin, kendi hayallerini anlatmak için sırasını beklemeye gerek duymadan, o hayalleri beraber alıp büyüten, geliştiren, sil baştan değiştiren kişinin artık yokluğu canını sıkıyor, tıpkı bizim gibi…
O mektubu acaba ben mi yazmıştım diye düşündüren asıl noktaya geliyorum sevgili dost, hazır ol!
Yazan kişi rüyasında dostundan bir mesaj, bir haber, bir mektup alıyor. Yazan kişi rüyasında dostundan bir cevap alıyor. Bu imkansız mı sevgili dost? “Bazı hayaller gerçek olmayı çok fazla hak ediyor, olmazlara meyilliyim.”
Ve bir imkansız mı sorusu daha okuduğumda tüylerimi ürperten o mektubu ben mi yazmıştım? Sanki ben yazmıştım da imzasını başkası mı atmıştı? Sen sevgili dost, sen ölmüş müydün? Sözlerini değiştirdiğimiz şarkıları mezarlıkta mı söyleyeceğiz artık, kağıttan uçakları orada mı uçuracağız, gökyüzüne mezarlıktan bakacağız?
Deniz Seven