SEVGİLİ DOST – IV


Sevgili Dost,
Kalbimden sonra kendimi de kandırmaya başladım ve başardım. Sadece kendimi de değil üstelik paketi getiren postacıyı, konulduğu posta kutusunu, posta geldi diye çalının zili, postacıya açılan kapıyı, okuyan gölerimi, yorulan beynimi, beklediğim zamanı kandırdım.
Bana gitiğin bir gezi dönüşünde melek kanatlı kupa almıştın, gördüğümde aklıma sen geldin, demiştin. Vereceğin cevabı biliyordum ama senin ağzından duymak hoşuma gidecekti bu yüzden de cevabını bildiğim sorular sormuştum sana “neden ben?”
“Çünkü kupa melek gibi ve sen de bir meleksin” demiştin. En son konuşmamızda ise şeytani olup olmadığımı sorgulattın bana…
Yani sen ya melekliğimle ya şeytanlığımla kandırdın beni. Ben de kandırmanın püf noktalarını senden öğrendim galiba. Bir sürü dergiye abone oldum sevgili dost, bir sürü dergiye… Hepsini de mektup gibi okuyorum. Okumayı yazmayı pek severim bilirsin. Ne posta kutum boş kalsın istiyorum ne gözlerim boş kalsın istiyorum.
Daimi okuyup yazabileceğim bir yere hapsedilmeye ihtiyacım var belki de ama söylemiştim sana biliyorsun, hapislikte de istediğini okuyup yazamıyorsun.
Evimin önü palmiye ağaçlarıyla dolu, bahçesi yemyeşil ama bilmiyorsun. Yeşili seversin sen, kalksan gelsen el ayak çekilince kampçılık oynasak, yıldızlarla konuşsak… Dedikodu yapmayı çok severdin, sen anlatsan dursan ben anlamadıkça ” ne” diye tekrarlatsam.
Çay demlesem sevmezsin ama senin için çeşit çeşit kahve yapmayı öğrendim. Böyle havalı havalı isimleri var, ben isimlerini bilmiyorum ama sen bilirsin, ben yaparım sen keyifle içersin. Takip ettiğim dergileri görünce “bunu neden sana dediğimde okumadın” diye kızacaksın bana ama lafı değiştirmek için telsiz kodunu hatırlatacağım sana. Derin bir sessizlikle hatırlayacağız şen şakrak zamanlarımızı, kıpır kıpır hayallerimizi.
Biz susacağız cırcır böcekleri konuşacak, biz duracağız zaman koşacak, biz beraber oturacağız kahkahalar uçuşacak. Sille seven şu hayata güzel dokunuşlar yapacağız.
Siyah Çekirdekli Güneş
