SOSYAL İKİLEM


Ölümlülerin hayatına giren tüm büyük olaylar beraberinde lanet getirir .
Sofokles
Teknolojinin değişen ve gelişen çehresinin insan hayatına etkileri hep tartışılan bir konu
olmuştur. Tüm bu tartışmaların ana ekseninde ise hep şu soru vardır:
-Teknoloji faydalı mıdır, yoksa zararlı mıdır?
Netflix’te yayınlanan Sosyal İkilem (Social Dilemma) belgeseli bu soruya daha önce
teknoloji şirketlerinde yönetici pozisyonlarında çalışmış ve sonrasında etik, ahlaki vb.
kaygılar sebebiyle işlerinden ayrılan kişilere kaygıları hakkında sorular sorarak cevap
arıyor…
Tristan Harris Ve Jaron Lanier
Sosyal İkilem belgeselinin en çok söz hakkı verdiği kişilerden biri Tristan Harris.. Harris,
“Silikon Vadisi’nin Vicdanı” olarak biliniyor. Google’ın eski ürün yöneticisi olan Harris,
kendisinin de mail kutusuna bağımlı olduğunu fark ettiğini ve bu konuda Google’da bir
duyarlılık hareketini başlatmayı denediğini ancak başarılı olamadığını anlatıyor. Harris’e
göre en önemli sorunlardan birisi, teknoloji şirketlerinin işleyişini sistemin içindekiler
dışındaki insanların pek bilmemesi… Belgeselde bahsedilen “Gözetim Kapitalizmi”,
sosyal medya uygulamalarının insan psikolojisine zararları ve sistemin genel olarak
işleyişi konusunda birçok bilgi paylaşan Harris, teknoloji de bardağın boş tarafını görmek
adına takip edilmesi gereken önemli bir isim…
Belgeselde dikkat çeken konuşmacılardan bir diğeri ise, “ Sosyal Medya Hesaplarınızı
Hemen Silmek İçin 10 Neden” isimli kitabın yazarı Jaron Lanier… Lanier, sosyal medya
uygulamalarının çalışma şeklinin insanları manipülasyona dayandığını ve bu sebeple
etik olmadığını belirtiyor. Ece Temelkuran’ın “Z Bir Kuşağı Anlamak” kitabında yer
vererek özetlediği 10 sebep şu şekilde:
1. Sosyal medyada özgür iradeni yitiriyorsun.
2. Sosyal medyayı bırakmak çağımızın deliliğine direnmenin en iyi yolu.
3. Sosyal medya seni aptallaştırıyor.
4. Sosyal medya gerçeğin altını oyuyor.
5. Sosyal medya söylediklerini anlamsızlaştırıyor.
6. Sosyal medya empati kapasitene zarar veriyor.
7. Sosyal medya seni mutsuz kılıyor.
8. Sosyal medya ekonomik saygınlığa sahip olmanı istemiyor.
9. Sosyal medya siyaseti imkansız hale getiriyor.
10. Sosyal medya ruhundan nefret ediyor.
Ürüne Para Ödemiyorsanız Ürün Sizsinizdir
Belgeselde değinilen önemli konulardan olan, sosyal medya uygulamalarının ücretsiz
olması durumu, sistemin işleyişini anlamak için önemli bir ölçüt… Sosyal medya
uygulamalarında tüketicinin kullanıcılar olduğunun düşünülmesi, burada yanılgıya
düşülen ilk konu… Kullanıcıların indirmek için para vermediği bu uygulamaların ücretinin
kimin tarafından ödendiği ise anahtar soru… Peki ücreti kim ediyor? Reklam şirketleri..
Sosyal medya sektöründe üretici konumunda teknoloji şirketleri bulunuyor, teknoloji
şirketlerinin piyasaya sürdüğü uygulamalar ise birer pazar niteliğinde… Bu pazarın
tüketicileri de reklam şirketleri olduğuna göre, satılan ürün de sosyal medya kullanıcıları
oluyor. Yani belgeselde aktarıldığı şekliyle “ürüne para ödemiyorsanız, ürün sizsinizdir”.
Biraz daha detaylandırmak gerekirse, ürün burada sosyal medya kullanıcılarının
davranış ve algılarındaki kademeli, hafif ve fark edilemez o değişim… Masada olan tek
ürün bu… Bu değişim sosyal medya uygulamalarındaki “dikkat manipülasyonu” sayesinde
yapılıyor. Başka bir deyişle, gördüklerimiz reklamları ödeyen şirketlerin satın aldıkları
ürün bizim dikkatimiz ve ekranda geçirmiş olduğumuz bir süre…
Big Brother Is Recording You
George Orwell bugünlerimizi görse muhtemelen kitabındaki o meşhur cümleyi bu şekilde
değiştirmek isterdi … Günümüzdeki Big Brother ise İnternet… İnternet dünyasında
attığınız her adım, her tıklamanız, hangi ekranda ne kadar süre kaldığınız, her şey ama
her şey tüm detaylarıyla kaydediliyor… İnternetin bu gücü ortaya yeni bir kavram da
çıkardı… Gözetim Kapitalizmi.. Belgeselde bahsedilen önemli kavramlardan biri olan
“Gözetim Kapitalizmi” kavramı şirketler için “Veri toplamak” anlamına geliyor… Peki bu
veriler satılıyor mu? Hayır… Veriler insanların hareketlerine dair davranış modelleri
oluşturmak için kullanılıyor, bu modeller de yapılacak yatırımın risk düzeyini düşürüyor.
Teknoloji şirketleri verilerimizi satmıyor ancak yaptıkları bu modellemeler ile reklam ve
pazarlama şirketlerine risksizlik satıyorlar. “Gözetim Kapitalizmi” olarak ifade edilen
durum bu ve ne ifade ettiğini tam olarak anlamak için anlamak için belgeselde geçen şu
cümle önemli: – “Bana 10 milyon dolar ver, dünyayı istediğin eksende %1
kaydırayım”. İşte teknoloji şirketlerini dünyanın en zengin şirketleri haline getiren çark
bu şekilde işliyor… Sosyal medyadaki bu işleyişin hem ahlaki ve hem de etik açıdan
uygun olmadığının altı da konuşmacılar tarafından net olarak çiziliyor…
Müşterilerine Kullanıcı Diyen İki Sektör Var: Yasadışı Uyuşturucu Ve
Teknoloji Sektörleri
Sosyal medya uygulamalarının en tartışmalı yanlarından biri de hiç şüphe yok ki insan
psikolojisine verdiği hasar… Günümüzde bu uygulamalar sebebiyle literatüre girmiş
hastalıklar dahi var. Nomofobi, Snapchat dysmorphia bunlardan bazıları… Belgeselde
bu konu hakkında da önemli detaylar mevcut… En başta insan fıtratının ilkçağlardan beri
çevresi tarafından onay alma ve beğenilme ihtiyacının, bu uygulamalar sebebiyle artık
insan fıtratına aykırı bir hal aldığı gerçeği var. Çünkü insan fıtratı on binlerce insan
tarafından onaylanmayı kaldırabilecek bir yapıya ve yeteneğe sahip olmadığı
belirtiliyor… Bu uygulamalardaki beğenme butonları ve bu sayede salgılanan dopamin
hormonu insanı buna karşı bağımlı hale getiriyor ve sürekli bir onaylanma ihtiyacı insan
bünyesini esir alıyor. İnsanda bu yolla oluşan “Mükemmeliyet Algısı” da onu asla tatmin
olmayan kısır bir döngünün içine sürüklüyor… Bu durumda ortaya bağımlılıklar ve farklı
psikolojik bozukluklar çıkıyor. Yetişkin insanların etkilenmesiyle birlikte bu durumdan en
çok zarar gören ise çocuklar… Belgeselde verilen bazı istatistiklere göre 2011 sonrası
10-14 yaş arasında olan kız çocuklarının intihar ve kendine zarar verme oranları, 15-19
yaşlarındaki kızlara göre 3 kat daha fazla artmış durumda… Sosyal medya kullanımı ile
ilişkilendirilen bu artışa göre uygulamalar çocuklardaki, öz değer ve kimlik algılarını ele
geçirip onları daha depresif, daha kaygılı, risk almaktan korkan ve özgüveni düşük
bireyler haline getiriyor. Bu yüzden çocukların sosyal medya kullanımının belli bir yaşa
kadar kısıtlanması, belgeselde 16 yaş belirtiliyor, ve anne -babalar için dijital ebeveynlik
ehliyeti adeta zorunlu bir hale geliyor. Uygulamaların yazılımlarını yapan insanların
çocuk psikoloğu olmadıkları ve önemsedikleri tek unsurun para kazanmak olduğu da göz
önünde bulundurulduğunda, çocuklar için riskin bu açıdan da büyük olduğunun altı
çiziliyor.
Bilgi Toplumundan, Yanlış Bilgi Toplumuna Geçtik
Günümüzde artan kutuplaşma, öfke dili, şiddet kültürü ve artan terör
örgütlerinin internet üzerinden destekçi toplaması da belgesel de değinilen
önemli konular arasında…. Sosyal medya uygulamalarında bu konudaki en
büyük tehlike yanlış bilgiye olan duyarlılık… Twitter yanlış olan bir bilgi,
doğru olan bilgiye göre daha hızlı yayılıyor… Gerçeğin sıkıcılığı ve talep
görmeme durumu da bu şekilde bir bilgi kirliliğine ne yazık ki davetiye
çıkarıyor. Özellikle twitter üzerinde gözle görülür olan linç kültürü
insanlardaki öfke ve nefret dilinin de ayrıca gelişmesine sebep oluyor.
Kutuplaşmanın artmasının önemli bir sebebi de önerilenler algoritması…
Algoritmalar yazılma anlayışı kullanıcıyı en uzun süre ekranda tutma
amaçlı olduğu için içerikler ya da videolar hep birbiri ile ilişkili şekilde
kullanıcının karşısına çıkıyor. Bu düzenek sayesinde sadece tek bir fikir
tarafından kuşatılan insan da karşısındaki kişiyi “bunları nasıl bilmez”
şeklinde bir suçlama yoluna gidiyor. Ancak bunları bilmiyor dediği konular
belki de karşısındaki kullanıcının daha önce hiç duymadığı konular. Çünkü
onun da kendisine özel bir dünyası ve algoritma düzeneği var. İşte bu
sebepten taraflar arasındaki kopukluk da sürekli büyüyor.
Irkçı ve terör örgütlerinin bu uygulamalar üzerinden takipçi toplaması,
Covid gibi güncel konular hakkında çıkan şehir efsaneleri de bu bağlamda
değinilen konular arasında…
Tehlike Ve Çözüm
Başta Tristan Harris olmak üzere bütün konuşmacıların vurguladıkları şu ki:
– Gidişat hiç iyi değil.
Bu gidişle insan medeniyetinin ve demokrasilerin tehlikede olduğu vurgulayan
konuşmacılar, toplumların iç savaş gibi hadiselerle bile karşı karşıya kalabileceğini
belirtiyor. İnsanların her şeyden endişe duyan ve hiçbir şeye güvenmeyen insanlar
haline gelmesi de göz önünde bulundurulması gereken bir başka tehlike… İnsanın
değişime ayak uydurabilen ve düzene de adapte olabileceği düşüncesi ise sistemin
büyüme hızı ve kontrol edilemez bir hale gelmesi sebebiyle zor bir ihtimal olarak
görülüyor…
Bu gidişata yönelik alınabilecek önlemlerin en başında sosyal medya kullanımını
kısıtlamak ve kontrollü halle getirmek geliyor. Sanal dünyadan gerçek hayata
odaklanmak atılabilecek en büyük adımlardan… Algoritmaların kontrolünden çıkma
adına önerilen videoları izlememek ya da hesapları takip etmemek de yine en azından
bir karşı gelme olarak kabul ediliyor. Teknoloji şirketlerinin veri depolamasının
sınırlandırılması ve sistemin insanlara anlatılması devletler bazında alınabilecek
önlemler arasında… Kutuplaşma ve bilgi kirliliğine karşı farklı fikirlerde olan hesapları
takip etmek ve paylaşılan haberlere ya da bilgilere hemen inanmayıp araştırmak da
atılabilecek en makul adımlardan… Çocuklar için ise uyumadan yaklaşık yarım saat
önce telefonun odadan çıkarılması, belli saatler içerisinde kullanılması ve 16 yaşından
önce sosyal medya hesabı açılmaması tavsiye ediliyor.
Teknolojinin olumlu yanlarının olumsuz yanlarına ağır basması dileğiyle…
Onur Oruç

Çok güzel bir konuya değinmişsiniz, teşekkür ederiz. Umarız ki kötü gidişat iyiye doğru evirilebilir her birimizin adımları sayesinde.
Teşekkür ediyoruz. Yazı hakkında ve bu yazı için faydalanılan belgesel hakkında yaptığımız canlı yayına instagram hesabımızda igtv kısmından ulaşabilirsiniz. Sevgiler. 🙂