ANITSAYAÇ
Kapı açıldı. Sınıflara doğru akın etti onlarca kız çocuğu. Türkiye’nin dört bir yanından, hayatlarını izlemeye gelmişlerdi. Heyecanlılardı. Hayata gözlerini açtıklarını ilk anı gördüler önce. Onları kucaklayan annelerinin nefeslerini hissettiler göğüs boşluklarında. İlk süt dişlerini çıkardıkları anı izlediler sonra. Ne de çok ağlamışlardı. Zaman dur durak bilmeden akıyordu. İlk baba sözcüğünün yerini ilk oyuncak alırken, ilkler peşi sıra dur durak bilmeden geliyordu. İçinde bulundukları zamanı da geçmişlerdi artık. Hepsinin hayatı farklı bir sahnede akıyordu. Kostümleri de görünüşleri de farklıydı. Arada bir göz göze de geliyorlardı. Burada neden beraberlerdi? Sonra ekran karardı. Çocuklar şaşkın bakışlarla dikkat kesildi önlerinde akıp giden hayatlarına. Kalın ve kırmızı puntolarla bir sayı baş gösterdi ekranda. Kaç kişi olduklarını fark ettiler o anda. Ve birden silahlar patlamaya başladı. Her yer kan gölüne dönmüş haldeydi. Üstünde 2018 yazılı bir örtünün üzerinde 366 ölü beden, kendilerini seyreden kendilerine son kez gülümsedi. Perde kapandı.
Bu yılı arkamızda şiddete maruz kalarak hayatını kaybeden 366 kadın bırakarak bitirdik. 366 kadının kimler olduğunu ve hayatlarını nasıl kaybettiklerini ya da nasıl katledildiklerini öğrenmek isterseniz “ANITSAYAÇ” adlı siteye bakabilirsiniz. Site, her yıl hayatını bu şekilde şiddete maruz kalarak kaybeden kadınların isimlerini ve hayatlarını kaybettikleri şiddet olaylarına dair haberleri paylaşmakta. Bu sayede de konu hakkında bir farkındalık oluşturmaya çalışıyorlar. Kadına şiddet, ne yazık ki her geçen yıl önümüze trajik olaylar ve hikâyeler koyarak ve etkisini hiç kaybetmeyerek devam eden kanayan bir yaramız. Ve bu kanayan yarayı da henüz sonlandırabilmiş değiliz.
Kadına yönelik şiddetin temelinde, toplumumuzdaki Ata-Erkil anlayışın şekillendirdiğini, erkeklerin yetiştirilme şekli yatmaktadır. Erkek kelimesi, erk yani iktidar -güç anlamına gelen kelime kökünden türemektedir. Türk toplumunun yaşayış biçimi ve tarihsel gelişimine baktığımızda, erkeklerin üzerine düşen sorumluklar ve İslamiyet’in etkisiyle gelişen Gaza kültürünü de eklediğimizde, Türk erkekleri için güçlü ve iktidar sahibi olmak bir çeşit mecburiyet haline gelmiştir. Bu açıdan baktığımızda, halen günümüzde etkisini gördüğümüz her türlü zayıflıktan yoksun olma zorunluluğunu içeren erkek anlayışı; daha çocukluktan itibaren Türk erkeklerini kontrol altına almaktadır. Elbette sorunun temelinde güç sahibi olmak yatmasa da, gücün kontrolü açısından verilen ahlak eğitiminin, günümüz için yeterli olmadığı ve yaşanan olaylarda temel faktör olduğu açıkça ortadır. Erkeklerin, daha çocukluktaki mahalle kavgalarında, kendi hemcinslerine uygulamaları yoluyla zihinlerinde meşrulaştırmaya başladıkları şiddet algısı, ileride yaşanacak muhtemel olayların psikolojik temelini oluşturmaktadır. Şiddeti bu şekilde çocukluk yaşlarından itibaren zihinlerinde meşrulaştıran, edindiği fiziksel gücünü ahlaki eğitimle yoğurup sağlam bir karaktere oturtmayan her erkek, bu açıdan potansiyel birer tehlikedir.
Kadına yönelik şiddet sorunun çözümü aşamasında kilit nokta her problemde olduğu gibi eğitimdir. Eğitimin sadece bilgi depolamaktan ibaret görmemek gerekir. Evrensel ve kültürel değerler çerçevesinde her etik olgusunun bireylere benimsetilmesi, başta aile olmak üzere tüm eğitim kurumlarının ana görevleri arasında olmalıdır. Kadının, kültürümüzdeki yerini anlayan ve şiddetin evrensel değerlere aykırı olmasının yanında çağımız açısından ne kadar ilkel bir araç olduğunun daha çocuk yaşlarda bireylere benimsetilmesi, çözümün ana hatlarını oluşturmaktadır. Bunun yanında kadınlara yönelik koruma yasalarının daha etkili hale getirilmesi, mülkiyede yer alan kadın bürokratların, grup toplantılarında yer kapmaca oynamak yerine bu konularla daha fazla içli dışlı olmaları da diğer önemli hususlardır.
Her türlü ayrımdan bağımsız olarak söylenebilir ki; insan için yaşama hakkı, en temel haktır. Kadın – Erkek ayrımı yapmaksızın insanların bu haklarından şiddet yoluyla mahrum edilmesi, sebebi ne olursa olsun kabul edilemeyecek bir haksızlıktır. Kadına yönelik uygulanan bu şiddetin de tüm toplum olarak üzerine düşmeli en azından bu konularda duyarlılık noktasında gerekeni yapmalıyız. Merhum Halk ozanımız, büyük usta Neşet Ertaş’ın deyimiyle ; “Kadınlar insan, bizler insanoğluyuz ” . Her bir erkek olarak hayatımızı en başta bir kadının sabrına borçluyuz. Ve bu bilinci, gencinden yaşlısına tüm hemcinslerimize yaymakla sorumluyuz.
Bu duygu ve düşüncelerle, kadına yönelik şiddet sebebiyle hayatını kaybeden tüm kadınlarımıza Allah’tan rahmet diliyor ve kadın cinayetlerinin bir an önce bitmesini temenni ediyorum.
Saygılarımla…
Onur Oruç