HAYAL
HAYAL
Kafam dünya kadar büyümüş, dünya kafam kadar küçülmüşken ben dünyamla kafama sıkışmışım sanki. Nasıl oluyor bilmiyorum, ben dünyaya kafamı sığdıramamışken şimdi dünya kafamda sıkışıyor.
Düşünceler zihnimde lav gibi yayılırken yakıp yıkıyor hislerimi.
Mürekkebi boşa aktığı için artık yazmaz olan bir kalem gibi gülüşlerim ama dilim patlamalık darı sanki, bir patlasa dökeceğim içimi.
Uzaya gitmesi beklenen bir balona üflüyor kalbim. Uzayı bilmeden sevdalıyım sanki uzaya, acaba kulağım aşina olduğu için mi uzağa?
Hayat en karmaşık bilmecesini soruyor işte bana… “En çok karı hangi dağ alır dünyada?” “Bunu bilmeyecek ne var” diyorum ve ekliyorum sözlerimi ard arda “benim güvenebileceğim bir dağ yok arkamda”
Yeni umutlarla çıktığım her yolun köşe başının devamı geri, belki de tüm umutlarımı bırakmam gerektiğinin tam saati, yeri. Ölçsem acaba umudu ne kadar gelir ki boyu, eni? Yunus Emre fısıldıyor kulağıma “bana seni gerek, seni!”
Anatomik yapısından sıyırıp şu kalbi baksak, sağlıklı besinlerden daha fazla besler umut kalbi, bu gerçeğin tadına varsak ama umuda da kızmamalı sohupta o da vehbi.
Hayattan bahsetmek eğlenceli değil çoğu zaman, acıları hatırlamak acıtır canı her zaman. Mavinin altında, yeşilin yanındayken daima, lokum yerken şu kurşuni tat neden acaba?
Gökteki avare kuşlar sanki canıma ceza! Dünyaya seva da bahşedilmişken benim kara bahtıma yazılan ceza.
Kül nedir tecrübe etmek istiyor sanki yüreğim. Gözlerim öyle alışmış ki dolmaya ve taşacakken donmaya “Bitti” dediğim her satırın sonu veda, klişe olacak ama İstanbul’da sadece bir semt adı artık “vefa”. “Güçlü bir hafıza insanoğluna ceza”.
Ömrüm hakiye,maviye,beyaza feda!